23 Ocak 2008

kıssadan hisse senedi

geleceğin hazinliğinden geçmişin resmine mektup atarken "şimdi" durup düşünme zamanı. mesajı ya tutacaksın geçerken yada zaman seni geçip, hissene haciz getirecek bir haber tellalı kıvamında güverciniyle yollanmış bir o kadar yıllanmış muştularla. muştu dediğine bakmayın, dünyaya ne olmuşsa evlat mecbur kalmış bu lafa.

hınca hınç boğuşurken vadeler kısa ama yüklü olmalıydı. uzun vadelerden,
yaşamdan uzun hayallerden yaşamaya fırsat kalmadığını anlayınca gerisin geri koşmaya yeltenmek neye yarar. ardındaki tüm kapıların anahtarını yuta yuta geldin nihayet kapısına.

sınıf tekrarı da yok ki, alttan alıp yaşamı, yeniden zarf atalım gelmişine, geçmişine hayatın.. var mı kanıtın diye soracak olursan eğer bir gölge gibi karanlık şimdiki kadar gerçek yaşanmışlıklarını çaktın arzın kavanoz dipli endamına. hoş her gelen kırdı ya kavanozlarını.

zamanı bükelim diye saatte 300bin km hızla mı koşalım yıldızların altında. oysa ki bizim gönlümüz sarhoştu, yıldızların altında zaman zaten durmuştu bir fotoğraf kadrajının sepya tonlarından da soluk bir şekilde..

herkesin herkese içi boş zarflar atıp umutları körüklediği, olmayan zamanları allayıp pullayıp verip veriştirdiği, buzdan heykeller diktiği kış mevsimi ne hazindir ki hazanı da solladı. güneşin kollarına bıraktı kendini, hüzün değirmeninde erittiği buzdan içini döktü boş kovalardan birine.

şimdiki zamanın ne geçmişine hükmü geçer ne geleceğini ihata eder bu dar vakit. tedavülden kalkınca hayatın pula dönmüş gibi ardındakilerin dillerine sürülür bıraktığın terekenin üstüne yapıştırılır. hamili ömür velet yakınımdır bir ölüm kadar. haline baksın da zaman girdabında kara deliklerinin preslediği geçiş evrelerinden ikincisi olan durağına gelmemiş. hamilenin yaşam hamallığından dünyaya, dünyanın zaman kavramından mekansızlığa, bilmem kaç boyutundan kaç zamana selamlar olsun.

Görüntüm karıncalanır mı, belim Kızılırmak ile senkronize bükülür mü, dişlerimden tesbih yapıp geçmiş marazlarıma varizli ayaklarımı sürükleyip voltalar atacak vakitleri görür müyüm bilmem ama vakit çok dar.. kumaşı dar biçilmiş kıyafete gireceğim diye bol keseden artan kefenin içine kafanda girsin demeye hacet var mı! Kefenin cebi yok bu anlamsız mücevher diye isimli tamlama yaptığın içi dolu keseler ancak hayatını sokmadan bir çukura, seni paklayan hamam tellağının ellerinde aklamaya çalışır ayıplarını. Hoş içi boş olanın dışındaki temizliğin kerametinden ne ola. Haydi son durakta son mola da ecelden olsun acilden olmasın temennilerimi sunayım yaşam ünitelerine.

20 Ocak 2008

abidin dino

80 yıllık dolu dolu bir yaşam. abidin dino çağdaş resmin bayrağını taşıyan vizyonu geniş sanat adamı 23 mart 1913’de istanbul’da doğdu. fransa ağırlıklı olmak üzere ömrü isviçre, rusya gibi birçok ülkelerde yaşamına yön veren zenginlikleri kazanmakla geçti. abisinin yaşamındaki etkisi karikatür tekniğinin gelişmesine vesile olmuştur.

"ankara türkiye'nin kalbidir" adlı belgeselin ünlü sovyet yönetmeni sergay yutkeviç bir sergide dino’nun resimlerine görür ve ona rusya’ya gelmesini telkin eder. zaten abidin dino’da görsel sanatlara meraklı olduğundan sinema eğitimi için rusya’nın yolunu tutar. 2. dünya savaşı sebebiyle rusya’dan ayrılan abidin dino, londra ve paris’e gider. pablo picasso ile dostluğunu burada kurar. türkiye’de siyasi unsurları sanatına yansıttığından dolayı aranan abidin dino’nun yaptığı seramiklere el konulunca picasso kendisine "olsun burada yeniden yaparsın onları" diyerek teselli vermiştir.

resimlerine bakınca erken dönem sanatında picasso’nun etkilerini bariz görürsünüz. zamanla kendi özgün sentezini oluşturmuştur. Kendi deyimiyle ışığın kaynağını objelerin dışından değil içinden vermeye çalışmıştır. 1943 yılında güzin dino, akademik kariyerini bir kenara bırakarak abidin dino ile yollarını birleştirir. nazım ile abidin aile dostlarıdır birlikte çokca vakit geçirmişlerdir.

nazım hikmet'in kendisine:

sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin?
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolaşan kırmızı balığınkini
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin?
1961 yazı ortalarındaki küba'nın resmini yapabilir misin?
Çok şükür çok şükür bugünü de gördüm
ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstad?




"Bana mutluluğun resmini yapabilir misin?" demesi üzerine ona şiirle karşılık verdi:

mutluluğun resmi

kokusu buram buram tüten
limanda simit satan çocuklar
martıların telaşı bambaşka
işçiler gözler yolunu.
inebilseydin o vapurdan
ayağında varna'nın tozu
yüreğinde ince bir sızı.
mavi gözlerinde yanıp tutuşan
hasretle kucaklayabilseydim
seninle, bir daha.
davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
bağrımıza bassaydık seni Nazım,
yapardım mutluluğun resmini
başında delikanlı şapkan,
kolların sıvalı, kavgaya hazır
bahriyeli adımlarla düşüp yola
gidebilseydik meserret kahvesi'ne,
ilk karşılaştığımız yere
ve bir acı kahvemi içseydin.
anlatsaydık
o günlerden, geçmişten, gelecekten,
ne günler biterdi,
ne geceler...
dinerdi tüm acılar seninle
bir düş olurdu ayrılığımız,
anılarda kalan.
ve dolaşsaydık türkiye'yi
bir baştan bir başa.
yattığımız yerler müze olmuş,
sürgün şehirler cennet.

işte o zaman nazım,
yapardım mutluluğun resmini
buna da ne tual yeterdi;
ne boya....

abidin dino

"mutluluğun resmi" diye bilinen tablo Abidin Dino'ya değil, dianne dengel’in bir betimlemesidir.

abidin dino eserlerinde figürleri çokca betimlemiştir. manzara ve doğa resimleri de olsa asıl ugraşı figürlerdi. ellere karşı büyük tutkusu vardı ve birçok resminde bunu görmek mümkündür. seramik ile de epeyce uğraşan abidin dino'nun şiirleri de yabana atılmayacak kadar güzel. zaten dönemin tüm edebiyatçılarıyla sıkı dostlukları vardır abidin dino'nun..

nazım ile abidin çok sıkı dostlardı. Sadece nazım mı? Dönemin ünlü simalarından melih cevdet anday, mehmet ali aybar, sabahattin eyuboğlu, azra erhat,oktay rifat, pertev naili boratav, ilhan selçuk ve daha birçokları.. şimdilerde ara güler’in o eşsiz pozlarının ve hatıralarının arasından çıkmış ve bizlere bir merhaba diyor abidin dino. abidin dino ile ara güler dostluğundan olsa gerek ara güler ile ilgili şöyle yorum yapmıştı:

“...sanki hesabı ondan sorulurmuş gibi, şaşırtıcı bir sorumluluk duygusu ile türk insanının imgesini yitmekten kurtarmak istedi. ne dehşet verici bir çaba, bir özveri!”

abidin dino istanbul’a karşı ayrı bir sevgisi vardı. emirgan, yeniköy yaşamının son dönemlerinin geçtiği mekanlar olmuş. istanbul’u anlatırken “istiklal’de yürürken orhan pamuk’u görürsünüz çok farklıdır istanbul” diye tanımlamıştı. 80 yıla hayallerini sığdırmıştı üstad, yaşar kemal’in deyimiyle “baba” adam.

17 Ocak 2008

bu ayrılık çok erken

Yasaksız, nefesinden soludum,
Aşkın feshetti solumu.
Açelyalar soldu mevsimsiz!
Gönül çeldi vesveseler.
Gitme! bu ayrılık çok erken.

Yüreğim kalsa aşktan ayrı,
Bir telaş alır başımı.
Ateşten gömlek biçilir emanetine,
İhanet mateminden kimler memnun!
Sensiz zamanlar, memnu takvimlere.
Gitme! bu ayrılık çok erken.

Umutları öğüttüm arz değirmeninde,
Ağlayıp ağıtlar yaktım gitmelere.
Layıksızdı! aşkı gütmem kalbine,
Sensizlik büyüttü, umutların celbini.
Güllerimin üstüne sızdı gülleler,
Gönül katline şahitti gurbetin.
Gök kubbenin altında sızlanırken ,
Gitme! bu ayrılık çok erken.

Köpürdü okyanuslar, dev gönül fanusunda,
Uyandı uykusundan dalgalar..
Devrilir mangal gibi gönlüme,
Hücum eder hicran dolu afeti.
Koparken merhameti kalbin ucundan,
körpe aşkın alevleri böbürlenir..
Körüklenmiş sevmeler çiğnenirken,
Gitme! bu ayrılık çok erken.

Umut huzmeleri demetleniyor,
Mazinin sancısıyla üzme beni.
Kavuşma dirayeti, zuhur ederken
Nedameti kim arzular!
Demlenir huşuyla düşünceler
Meyler, bir hoş eder kadehleri,
Kahreder, meşkiyle kuşkusuz.
Neyleyim ki şevkliyim,
bir başka seviyorum!
Aşka susamış dudaklarını..
Korkusuzca konuş sevdiceğim,
Susmadan yürek coşkusu.
Nedenler, nasıllar sürüp giderken,
Gitme! bu ayrılık çok erken.

16 Ocak 2008

konfüçyus'un evlilikle ilgili altın öğütlerinin yorumu!

Konfüçyus; evliliğin mutlu bir şekilde sürmesi için 14 altın öğüt belirlemiş. asırlardır dilden dile dolaşıp günümüze ulaşan altın öğütler. bu öğütlerin tarafımızdan anlaşılan yorumu da parantez içerisinde size sunulmuştur:)

1- Tedavi edilemez derecede romantik olun.
(Tedavi edilemez derecede romantik olun, evin dört bir yanını mumla çevirin. kemancıları başınıza dikin rahat rahat konuşturmayın partnerinizi. tek taş yüzük alıp elmas rezervlerine bir kazmada benden kampanyasına katılın)

2- Birlikte kitap okuyun, elele tutuşun ve birlikte düzenli yürüyüşlere çıkın.
(Birlikte kitap okuyun yanaklarını yapıştırarak, elele çıra kullanmadan tutuşun kocaman alevlerin arasında, ve birlikte düzenli kuyruğunuz bağlanmış gibi yürüyüşlere çıkın, hiç rahat nefes almayın, kişiliğinizi gömün evlilik kumpasının içine.)

3- Gülümsemeler bulaşıcıdır. Ona da bulaştırın.
(Gülümsemeler bulaşıcıdır. Ona da bulaştırın. sırıtın aval aval, eğer dişinizi fırçalamıyorsanız sapsarı 32 dişinizle beş taş oyunu oynayın. pişmiş kelle gibi görenler de size gülünce bulaşıcılık yönünü daha iyi anlarsınız.)

4- Güvenilir bir sırdaş olun ve onu hiç kimseye şikayet etmeyin.
(Güvenilir bir sırdaş olun ve onu hiç kimseye şikayet etmeyin. onu Allaha havale edin. içinizde tutun kimseyle paylaşmayın taki çatlayana kadar. çatlayınca problem otomatik olarak ortadan kalkacaktır)

5- Onun en sevdiği çiçeği, rengi, müziği, şiiri ve yazarı bilin.
(Onun en sevdiği çiçeği, rengi, müziği, şiiri ve yazarı bilin. az şımarttınız bir de tepenize çıkarın. sonra bu bildiklerinizle evcilik oynarsınız.
-aa aşkım senin en sevdiğin çiçek orkide nasıl ama beğendin mi!
-evet hayvan kocacım o çiçeğin buketi kaç para sen biliyor musun! biz de almasını bilirdik neden bugüne kadar almadığı mı hiç mi merak etmedin!)

6- Ona, beklemediği hoş sürprizler yapın. Hiçbir neden yokken de kart ya da küçük aşk notları yollayın.
(Ona, beklemediği hoş sürprizler yapın. mesela kapının arkasına su dolu kova bağlayın içeri girince ıslansın ve ona sırılsıklam aşık olduğunuzu bilsin. Hiçbir neden yokken de kart ya da küçük aşk notları yollayın. nedensiz yollayın ki onu iyice işkillendirin başkasıyla yasak aşk yaşadığınıza dair.)

7- Birbiriniz için özel ve gizli takma adlar bulun.
( Birbiriniz için özel ve gizli takma adlar bulun. fino, boncuk gel oğlum gel kızım diye çağırın. zaten bu iş çığrından çıkmış birbirinizi tanımıyorsunuz artık takma isimlerle hakaret ederek gününüzü doldurun.)

8- Aşk, birlikte saçmalamaktır. Arada bir, birlikte sonuna kadar saçmalayın.
(Aşk, birlikte saçmalamaktır. Arada bir, birlikte sonuna kadar saçmalayın. artık buna da birşey diyemem madde açıkça ortada)

9- Kimin haklı olduğunu tartışmayın, neyin doğru olduğuna karar verin. Her tartışma sonunda barış anlaşmasını bir öpücükle imzalayın.
(Kimin haklı olduğunu tartışmayın, neyin doğru olduğuna karar verin. Her tartışma sonunda barış anlaşmasını bir öpücükle imzalayın. önce yumruğu indirin sonra da istemeden oldu aşkım deyin. sakın ha küs yatmayın gün içerisinde her türlü atraksiyon serbest gün sonunu tatlıya bağlayıp yırtmaya çalışın.)

10- Sevdiğinizi yalnızca onun duyabileceği biçimde eleştirin. Övgünüzü ise bütün dünyaya duyurun.
(Sevdiğinizi yalnızca onun duyabileceği biçimde eleştirin. öyle bas bas öküz gibi böğürmeyin. Övgünüzü ise bütün dünyaya duyurun, reklamın iyisi kötüsü olmaz. yarın öbürgün sorun çıkarsa adam ne iyi adamdı melek gibiydi desinler.)

11- Bedeninize iyi bakın. Daima sağlıklı ve dinç olmayı hem kendinize hem de ona borç bilin.
(Bedeninize iyi bakın. Daima sağlıklı ve dinç olmayı hem kendinize hem de ona borç bilin. yarın mazallah kazık gibi ortada kalırsanız bari yeni aşklara yelken açacak meziyetiniz olur.)

12- Bir kucaklaşmadan ilk ayrılan siz olmayın.
(Bir kucaklaşmadan ilk ayrılan siz olmayın. karşınızdakine bahane bırakmayın ilerde aleyhinde delil olarak kullanırsınız. bırakın o ayrılsın, pardon bırakmayın onun bırakıp ayrılmasını bekleyin)

13- Eş seçmek kitap seçmeye benzer, iyi tasarlanmış bir kapak ve cilt ilginizi çekebilir. İceriği sağlam olmadıkça sonunu getirmek zordur.
(Eş seçmek kitap seçmeye benzer, iyi tasarlanmış bir kapak ve cilt ilginizi çekebilir. İceriği sağlam olmadıkça sonunu getirmek zordur. yani kısaca eşinizin yüzünü yıkayın iyice durulayın tüm makyaj malzemesi sökülünce asıl yüzünü görün. mümkünse hamama yollayın eski usul bi kese attırın yakın akrabalarınızdan bir bayan iyice incelesin yoksa kusuru bu iş oldu demektir.)

14- Aşk için evlenin. Hem eşinizin hem de kendinizin en iyi arkadaşı olun.
(Aşk için evlenin. Hem eşinizin hem de kendinizin en iyi arkadaşı olun. sonra ayrılınca arkadaşça ayrılırsınız. boşanma işlemlerinde zorlanmazsınız. deli gibi sadece aşık olupta işi yokuşa sürmeyin.)

11 Ocak 2008

nedenler nasıllar bitmez!

nedenler nasıllar bitmez. başladık devam ettik hoşlandık, sevdik, sevildik. saygı gördük kimi zaman, kimi zaman azarlandık. nedeni yok! neden öldün demek ne kadar saçmaysa neden bitti demek, neden sonu geldi demek de öyle bir şey. ne kırıldım, ne de üzgünüm. ne mutluyum ne de hüzünlü! değer verdiklerime gerçekten değer verdim. sevgim sevginizle beslendi filizlendi. kiminiz sevgisini kesti filizler kurudu. kuruyan bir filizden cevap beklemeyin! kiminiz hissettirdi sevdiğini asırlık çınarların boyunu geçti fidanlarımız. başlar ve biter! bazen mantıklı bir sebebi olmaz bazen beslenemeyen ruhsal girdabınız vardır yutar tüm nedenlerle, dostlukları. geneldir bu özelle alıp veremediği yoktur. yapılması gereken toprak serpmektir ölen her mantığın üstüne, körelen duyguların, biten aşkların, sönen dostlukların. huzurla uyuması için geçmişin, daha aydınlık bir gelecek için istikbale bakmalı hatta hızlı adımlarla yürümeli..

içini dolduramadığınız her kavram, her duygu; gün gelir söner. sönmeyen tek şek nedenler nasıllar! geldiğiniz noktaya kadar olanları sorgulamadan gelinen noktada neden neden neden! diye hayıflanmanın da bir anlamı yoktur.

neden diye sormayın. nasıl olur diye üzülmeyin.. hayatta her şey olabiliyor. hayatta olmayan şeylerin tümü; şartların bir araya gelmemesinden başka bir nedene tutunamaz.
güçlü olmayan her şey içten içe tükeniyor.. neden, nedeni doğuruyor soru kapıları açıldıkça bitmiyor bunların sonu.

hayat bizim gözlerimizi kör mü ediyor. hiç bir zaman sormayız etmeyiz, eksik bırakırız, yok sayarız, yok ederiz hatta.. varlığımıza en büyük hakaret değil mi yok muamelesini görmek! sonra beklenen son gelince neden diye figan kopuyor. neden diye sorma! cevaplar tatmin etmeyecektir. “ben haksızım” fermanını imzalamadıkça sorular bitmeyecek. iyisi mi baştan anlaşalım, neden diye sorma!

birlikte ektik birlikte büyüttük her sabah fidanın başındaydık bir gün paylaştığımız her şeyi bırakıp gittiğini gördüm. fidan kurudu. düşündüm neyi paylaşıyoruz! cevabı üzdü beni! Cevap koca bir hiçti, dostluk mahzeni bomboştu, paylaşımlar adına bunca zamana rağmen müflistik. bazen düşüncelerimizde boşluklar olur ama yer kaplar. hayır bu boşluk dursun diyemezsin! Başka başka düşünceler perdeler, örseler ve darmadağın eder düşünceleri. toplarsın bilinçaltına bir bir.. biraz daha öteleyeyim dersin ama bir bakarsın daha ötesi yoktur. o boşluk meşgul eder, o boşluk zihnini ihata eden tüm sağlam düşüncelerini dağıtır.

belki çok anlamsız geliyor, ama inanın değil, birçok şeyin anlamı bu sorularda gizli. ama soruları yanlış kişiye soruyoruz her sorunun ilk muhatabı kendimizken uzaklarda aramak nafile..

nedenleri silsile halinde düşünmeli. bir ana, bir zamana, bir duruma, bir sonuca, bir vakaya bağlamak hiçbir şeyi görememekten farksız. yaşanmışlıkların bir başlangıcı bir sapma noktası mutlaka bulunuyor. neden diye sormak yerine yaşamı irdelemeli, ihmalleri sorgulamalı insanoğlu. yada en azından ilgilenebileceğin kadar alan açmalısın hayatındaki dostlarına, yakınlarına, sevdiklerine.. madem yetişemiyorsun, yetişemediğine neden diye sorma. bırak usulca ayrılsın, uzaklaşsın. sırtında kambur gibi duran dostluktan ne sana ne de karşındakine hayır yok!..

8 Ocak 2008

kar masalı

Kar taneleri saplandı yine gergin bir hayat sahnesinin orta yerine. sere serpe bir beyazın hazzını hissetmeden dondu içimde masumca sevmeler. Yaza uzanan, hazin sonla biten zanlarım vardı benim. kış güneşinin ışımasıyla yanmış tenimden döktüğüm göz yaşlarım, dondu elinden.. ne elemdir bu! ne de kartopunun acıttığı bir ıstırap izi. Kalbimi sızlatan kardan adamın üşümesiydi, kömür gözlerinin karasında sakladığı umutlarını taşımak uğruna kar fırtınasına direnmesiydi..

Yardan uzak, kabusum olacak yaza sıcak bir merhaba demeye dilim varmadan eridi büyüttüğüm kartopu.. felaketim oldu çığların altında kalan hasret çığlıklarım. Belki de basiretim bağlandı, belki beyazın büyüsüne aldandı belki de beyazdan saf, ayazdan insaflı değildi serzenişlerim. Serde sisli hayaller, elde ise ayarsız çalan saat gibi mevsimlerim vardı. Yalvarsan nafile bu soğuk cehennemde afili yalnızlık benimkisi. Zemheri bir kışın ertesinde kaldırdım narin sevgimin cenazesini. Kardan enkazlar direndi yoluma, tuttu titreyen ellerimi kışın soğuk nefesi. Lakin açıktı gönül kafesimin kapısı, uçtu gitmez dediğim yoldaşım olan sevda kuşum. Halbuki ben seni ne umutlarla bulmuştum! Kışın bana en büyük muştusuydun sen, sıcak bir alevin hararetinden daha huşuluydun kuşkusuz. Koşulsuz sevmiştim, izlerle okşanmamış bir kar örtüsünden daha masum, bir bahar goncasından daha diriydi aşkımız.

Ve eridi her şey, kar beyazı kalkınca açığa çıktı alın yazısı şer dolu nihayetler. Hayretler içinde kardan adam erirken, yalandan uzun aşkımız bir havuç gibi düştü yere, kar esareti yüzünden. Yatsıda yanan mumlar titredi, bir kabus olup çöktü kara bahtımın melez iklimi. tereddütlü gönlüme kapaklanınca kaderim, derdime ilkbahar gülümsedi. ve sen ikinci bahardın hangi ölümlülere kim bilir! Bölük pörçük bir mevsim masalı, aşk müflisi kış sonrası hazanı olsan da kalbime perçinlendi buz gibi sözlerin. ve ben hala bir sevdanın ayazındayım.

umutlarımız daha erimeden biliriz bu hazin hikayeyi. soğuk çemberinden geçerken duygularımız da donmasa! deriz demesine ama her fırtınada buz tutup düşer yürek ambarının sarkıtları. kardan daha kârsız yüreğimin çorak toprakları, daha doymadan saflığın ve temizliğin imgesi kar örtüsüne, eridi gitti elde kalan tüm aşkın kardan görüntüsü.
yürekler esarete girmiş, kasvetli kar kümelerinin arasında duygular kesişmeden erimiş, birlikte alınan soluklar ayrı ayrı oluklardan akar olmuş, kar tanelerinin kristalleri yıldız olup uzak hayallerle örülmüş gözlerimize. Kar masalıdır bu hasılı kelam. dilden dile dolandıkça anılır güneşten ırak gönüllerde.

martı balesi

ekmek kavgası

naturist hüseyin

caycı kız

2 Ocak 2008

ben küçükken!..

ben siyah beyaz ekranlara da yetiştim, belli belirsiz görüntüleri çoğu kez karıncaları seyrederdik. istiklal marşı ile kapanışta selam durur vaziyette beklerdik televizyonların kapanmasını. voltranlar he-manlar vardı tabi. pazar günleri yavru geyik yayınlanırdı. şeker kız vardı. clemantine miydi neydi bi kızcağızın maceralarını izlerdik.

ben küçükken kırmızı şeffaf poşette tadım çekirdekleri vardı siyahtı renkleri. kolonya döküp poşetine dövme yapardık kollarımıza. O zamanın masum tattolarıydı bunlar.

ha birde telli arabalarımız vardı. bir metre uzaktan kumandalı arabalar az mı yarıştırdık çamur yollarda.
ben küçükken istanbul’da çamurlu yollar vardı yağmur yağınca üzerinde solucanlar dolan yollar. Ama her köşe başında ayakkabılarımızı yıkadığımız semt çeşmeleri vardı.

ben küçükken çocuk bezleri yoktu, cep telefonları yoktu. Amerikan bezleri vardı bir de naylon poşetler. Pazarlarda kese kağıtları kullanılırdı daha öncesinde. Kibritlerin ortasından ip bağlar telefon yapardık haberleşirdik.

komşuluk vardı, arkadaşlık vardı, sosyallik vardı, paylaşım vardı. mahalle parası diye bir şey vardı toplardık üç beş arkadaş bir bisküvi yanında ufak bir kolayı hep birlikte içerdik.
ben küçükken çam kozalakları vardı ağaca tırmanır kozalaklar toplardık. birçok evde tulumbalar vardı su çekerlerdi.

ben küçükken açık bisküviler, açık unlar, açık olan gıdalar vardı. hijyen henüz yoktu ama hastalık ta pek görülmezdi. daha dinçtik!

ben küçükken el bebek gül bebeklik yoktu dizlerimiz çizilir, dirseklerimiz yarılır, kafamız kırılırda ama yine de dimdik ayakta durabilirdik.
ben küçükken ayakkabımızın topuklarındaki çiviler ayağımıza batardı. esemsportlar vardı en havalı ayakkabı olarak.

ben küçükken mahalle mahalle dolaşan terlikçiler, salepçiler, yoğurtçular vardı. Kulaklarımızda uğultuları yankılanırdı.

ben küçükken bahçeler vardı, yeşile doymuş tek katlı evler. şimdi oralarda gökdelenler koca koca siteler yükseliyor.

derelerimiz vardı gerçi kirletip sonra da lahım kanallarına bağlanan hayal olmuş dereler.
uçurtmalarımız vardı iplere kağıtlar koyup mesaj yolladığımız.

ben küçükken bixi kola, elvan gazozlarımız vardı..

radyolarımız vardı biri kanalı ayarlayan biri de sesi ayarlayan iki butonu olan tahta kasalı radyolar.
bir de yağmur sonrası yumuşayan toprakta çivi oyunlarımız vardı. birbirini çember içine almak uğruna uzayıp giden çivi oyunları.

"don´t worry, be happy" müziği çınlardı yarım yamalak gevelerdik ağzımızda. Gamalı taksilerin manuel kollarına asılırdık.

Ben küçükken okul çıkışlarında horozlu şeker, leblebi tozları satarlardı . alışverişimiz bitince eve koşar solo testlerle zekalarımızı ölçerdik gerginliğimiz gitsin diye kızma birader oyununa dalardık. herkes bilginliğe adaydı zeka testlerinde.

Cama yapışan lastik örümcekler vardı korkutmak için, mantar tabancalarımız yürekleri hoplatmak için. Tipitip sakızlarımız vardı en kallavisi turbo sakızlardı. İçinden çıkan gösterişli arabalara hayran hayran bakardık iyi bir şey çıkınca sanki bizimmiş gibi havasından da geri kalmazdık.

Atari salonları vardı oyuna dalıp gittiğimiz, ha bir de comodore ve amigaları olanlar vardı. Tüm mahallenin toplaşıp oynadığı hayalleri süsleyen ilk bilgisayarlar.

vişne ve limon kokteyli vardı aromalardan ibaret güç verici en büyük içeceğimizdi. Her mahallenin bir iğneci teyzesi vardı. Kaynadır kaynatır aynı koca iğnelerle bizi tehdit ederdi.

Ben küçükken eriğe dalmak şarttı, ulaşılmaz zafer tepelerimize tırmanırdık. Siyah önlük beyaz yakamız beyaz mendillerimiz vardı. siyah önlük. Bayramlarda harçlıklar toplanır çatapat ve kızkaçıranlara verilirdi tüm günün sermayeleri.

Kısacası ben küçükken huzur vardı, mutluluk vardı, insanlık vardı…