15 Eylül 2008

hoşgeldin yüreğimin selam kapısına..

Geceler gündüzlere hüküm sürünce, şirince sanırsın ilk sızıları. ama sızlandıkça, iliklerine işler düşünceler. Özlersin bir limanda açılmayı bekleyen gemiler gibi, Ummanları! Bu düşten sevda umanları, ayrılık dumanlarının isleri karalar. Hiç başka işleri yokmuşçasına dermansız yüreklere karalar bağlar ve ağıtlar yakar deniz fenerleri. Işığım olur musun her aşığım dediğimde sana, bir sevda aşılar mısın dermansız yüreğimde kasılmış kalmış yalnızlığıma.

Ne yabandır bu tat, ne yaman bir çelişki içinde zihnimi çeler sensizliğin düşüncesi. Elimde kelepçeler kat be kat, dayanamam ilam olan ayrılık hükümlerine. Gıyabında sevdim, en ayıbından bellediler, belli belirsiz sözlere uzanmış dillerin tarizlerinde kahroldum. Gaip olmayı yeğledim kimi zaman, bazen de garip kaldım zamandan.

Mavinin içinde anlam dokuyan gözbebeklerinde kendimi aradım, bir umut ilişmişken gözlerindeki temasınla; bağlılıklara, vefalara, sevdalara dolanmış bir ilişkiyi temaşa ettim ben her defasında. Hoş geldin güneşim, günaşırı gelgitlerimde zaman benden aşırırken, hoş geldin sen yüreğimin selam kapısının eşiğine, düşüncelerle.

Yok yok! Artık acımıyor, pas tutup gıcırdayan ruhumda demlenmiş, ibretlik diye mıhlanıp delinmiş ellerimde kalanlar. Her kulun hayalinde saklanan gizemler tutulsa ay ışığının yakamozlarına, ben kozumu yakmazdan evvel yine sana sorardım var mısın benle? Var mısın ebede kadar sevmeğe.. Her şeye rağmen varlığın bile soluklarımı titretiyor, rağbet görüyor endamın; dilimde katmerlenen nağmelerimde.

Benzeyemez kimse sana, bezense de en güzel hazinelere, ay yüzlü meleğim! Ne hazindir ki “biz” olamayışımızın hüznünü yaşarken, ben bazen maziyi anımsarım ve yine keşkeler ülkesinin pişmanlık burçlarından atlarım en derin dehlizlere. Belki ruhum demlenir minicik bir çınarın gölgesinde, ham duygular yenilenir, denenir mi dersin eldekiler yürek eleğinde. Feleğin birinci dersinde elendim, hayat vermedi bana ne bir altın öğüt ne de Nazım’ın “Salkımsöğüt”ünde ölmek üzere olan kelimeleri. Ah ne olurdu yarınlara daha keskin baksak, sağır kesilmişçesine kulak ardılar ile istikbali satın alsak? Ha bir eksik ha bir fazla! Yaşam dönerken hızla yada ağır aksak sen geldin yine, hoş geldin yüreğimin selam kapısına..