geleceğin hazinliğinden geçmişin resmine mektup atarken "şimdi" durup düşünme zamanı. mesajı ya tutacaksın geçerken yada zaman seni geçip, hissene haciz getirecek bir haber tellalı kıvamında güverciniyle yollanmış bir o kadar yıllanmış muştularla. muştu dediğine bakmayın, dünyaya ne olmuşsa evlat mecbur kalmış bu lafa.
hınca hınç boğuşurken vadeler kısa ama yüklü olmalıydı. uzun vadelerden,
yaşamdan uzun hayallerden yaşamaya fırsat kalmadığını anlayınca gerisin geri koşmaya yeltenmek neye yarar. ardındaki tüm kapıların anahtarını yuta yuta geldin nihayet kapısına.
sınıf tekrarı da yok ki, alttan alıp yaşamı, yeniden zarf atalım gelmişine, geçmişine hayatın.. var mı kanıtın diye soracak olursan eğer bir gölge gibi karanlık şimdiki kadar gerçek yaşanmışlıklarını çaktın arzın kavanoz dipli endamına. hoş her gelen kırdı ya kavanozlarını.
zamanı bükelim diye saatte 300bin km hızla mı koşalım yıldızların altında. oysa ki bizim gönlümüz sarhoştu, yıldızların altında zaman zaten durmuştu bir fotoğraf kadrajının sepya tonlarından da soluk bir şekilde..
herkesin herkese içi boş zarflar atıp umutları körüklediği, olmayan zamanları allayıp pullayıp verip veriştirdiği, buzdan heykeller diktiği kış mevsimi ne hazindir ki hazanı da solladı. güneşin kollarına bıraktı kendini, hüzün değirmeninde erittiği buzdan içini döktü boş kovalardan birine.
şimdiki zamanın ne geçmişine hükmü geçer ne geleceğini ihata eder bu dar vakit. tedavülden kalkınca hayatın pula dönmüş gibi ardındakilerin dillerine sürülür bıraktığın terekenin üstüne yapıştırılır. hamili ömür velet yakınımdır bir ölüm kadar. haline baksın da zaman girdabında kara deliklerinin preslediği geçiş evrelerinden ikincisi olan durağına gelmemiş. hamilenin yaşam hamallığından dünyaya, dünyanın zaman kavramından mekansızlığa, bilmem kaç boyutundan kaç zamana selamlar olsun.
Görüntüm karıncalanır mı, belim Kızılırmak ile senkronize bükülür mü, dişlerimden tesbih yapıp geçmiş marazlarıma varizli ayaklarımı sürükleyip voltalar atacak vakitleri görür müyüm bilmem ama vakit çok dar.. kumaşı dar biçilmiş kıyafete gireceğim diye bol keseden artan kefenin içine kafanda girsin demeye hacet var mı! Kefenin cebi yok bu anlamsız mücevher diye isimli tamlama yaptığın içi dolu keseler ancak hayatını sokmadan bir çukura, seni paklayan hamam tellağının ellerinde aklamaya çalışır ayıplarını. Hoş içi boş olanın dışındaki temizliğin kerametinden ne ola. Haydi son durakta son mola da ecelden olsun acilden olmasın temennilerimi sunayım yaşam ünitelerine.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder