17 Ocak 2009

unutulmuşlar

Kalp bu! Hüzünlenir, buruk bir tat gibi kavurur dilin tüm hücrelerini. Yanar! bir ateş yerine dönmüş kırmızı güllerin yaprakları, özlem rüzgarlarıyla savrulur. Hep mi unutur insan? Umut bağladığı aşklarını. Hep mi kurutur zaman yıllanmış şarap gibi anıları!.. Ne kadar çabuk kanıksar hayatın planlarına yumulmuş, kaderin tüm cilvelerine göz yummuş insanoğlu. Ah! Bu ayrılıklar başlarken ne kadar acı, ne kadar cılız bir özlem bırakıyor berilerde. Yara bereler içinde parelenmiş olsa da, yüzlerce cefa içinde paralansa da bu kabus gibi hayat, sıyrılıyor ya nihayetinde bir bedenden.

Bir benden sorulur sanki olanların anlamı! Yüzlerce neden sayabilirim öfkem için, töhmetler içinde bilsen de beni, ben yine severim seni. Hani göz ucuyla tebessüm etmiştim hayatının kadrajına, sana rengarenk piksellerden bir sunum yapmıştım göz yaşların akmasın diye üstüme düşmüş topraklara. Ama yine de düşmüştün yollara yaprak yaprak. Bırakmadın beni uzletimin zirvesinde. Yalnızım eskisinden daha yalnız bir sevgi seliyle sulanmıştı gönlümün çorak yolları. Şimdilerde çok uzağım benim diye bellediğim kollarından. Lüle lüle dökülüyor saçlarım, başımda efkar dumanları yükselirken. Şimdi arıyorum “hani bir gün” diye başlayan satırları, bin katır yükü anılarımızda sığıntıyım artık..

Ah yine karanlığın koynunda uyudum. Yine mi öfke bulutları nazarlarımı örseledi. Yazarım ben senin için, binlerce azarların ve bana çekilmiş yazıkların yada sıra sıra kötü nazarların arasından boynu bükük sızarım. Sızlanmayın bana, sızlanmayın acılarla demetlenmiş sözlerime.

Mazide kalmış sersem bir şarkının en titrek sözleri beynimde yankılanır. Bir aşk türküsünün özlemi sendeki gizemi getiriyor ve filizleniyor cılız hislerim. Kalbimde köpürmüş dalgalar çarpıyor sevdayla bastığın kumsallara ve bir çiçek gülümsüyor bahara yeniden. Bir daha peri masallarına inanmak mı dersin! Açmaz beni kaçak sevdayla yoğrulmuş veryansın. Yansın, yıkılsın sensiz dönen dünyanın ekseni, maskeler ardına gizlenmiş kötü bakışlardan atılmış fiskeler acıtmıyor ne seni ne de bendekini! Senin olmadığın meskenlerde saklıyım artık. Yasaklı bir firari gibi kuytularda arar gözlerim simana bürünmüş hayalleri. Saman alevi mi sandın yüreğimde barınmış yangınları. Yorgunum artık, sızlıyor yine, açtığın yaralar. Kış yorganı gibi örtüyor; ıssız duygularımı unutulmuş sözlerinle. Kafandaki kefene sarılmış çaresizliklerle gömülmüş tüm hislerim; sarsılıyor sadrımdaki organımda.