29 Temmuz 2007

In Love and War (1996)


1. dünya savaşı sırasında bir askerin yaralanması ve tedavi edildiği hastane de gördüğü hemşireye aşık olmasıyla başlayan romantik bir film. Daha ilk görüşünde evlenme teklif eder hemşirenin de ilgisini çeken bu genç ile zaman içerisinde yakınlaşma olur. Fakat bu bayandan hoşlanan başka kişilerde vardır ve aralarında tatlı bir rekabet sürer. Arkadaşlarının da yönlendirmesi ile askere aşık olmasına karşın ilişkisini bitirir ve bir doktorla evlenmeye karar verir.sonrasında olaylar farklı bir boyuta girer. Vasat romantik filmler arasında görünüyor ama Sandra Bullock’un oyunculuğu hatırına seyrediliyor..

27 Temmuz 2007

aşkın külleri alevlendi yine

Hiç anlamadın gönlümden geçen yağmur bulutlarını.. Döküldü birer birer yüreğinin tepesine, sıcaklığından buhrana girdi taneciklerim, buruk kaldı tüm duygularım. Seni sevmiyorum sanıyorsun, unuttu diyorsun belki, belki de geçen zamanın örttüğü bir yara izinden kalan bir sızı biliyorsun!..

her gün seni anımsıyorum, her gün bakıp gülümsüyorum hayatın bana sunduğu acı tabloya. Reva gördüğün vefasızlar yurdunun köhnemiş hiçlik odasına bir tekmede ben vuruyorum. Vurdumduymazlığına haykırıyorum her sabah uyandığımda.. Okuyunca kim bilir kime kızdı diye hayıflanıyor musun gene! Yine sana kızdım, yine sana buruldum, yüreğim vurulmuşken en temiz aşk poligonlarında yine yalnızlar yalnızıydım bir kafesin arkasında.

Hayatımın divanı toplanmış ve kararlar alıyorken zihnimin erkanı ben yine müşebbek kafesinin arkasından sadece izliyordum seni. Selam durmadan girdi saygısızca sevgin kalbime. Tüm teşrifatı hiçe saydın yüreğime uzanan en sarp yollarda.. bir şans bir fırsat bir yeniden diriliş istedin! ya da her defasında yüreğine tercüman olup ben istedim bu saadet yurdunun cılız kalmış sesiyle sevgini. Körpecikti yüreğim, büyüdü serpildi.. servilerin gölgesinde yürüdüm bana yasak olan aşkın saltanat kapısına. Sen yazmıştın koca koca harflerle yüreğini ihata eden surların görkemli kapılarına. “Bu kalp, aşkın gölgesidir sevda basan tüm yüreklerde..”, “ bu kalp terk etmez zora koymaz sevenlerini” diye.. ben yine zordaydım sevdiğim, ben yine daralmıştım, aşk mazlumuydum ve dayandım kapına, tüm isyanlarımla oturdum arz kapısının eşiğine. Kapı arasında kellemin vurulacağını bile bile, cellatın çeşmesinde gördüğüm kılıçların gölgesinde sana yalvardım. Belki görür belki beni duyarsın umuduyla bir paçavra gibi aşkımı doladım yeniden dilime ve tutuşturdum son kıvılcımlarla yeniden arta kalan yamalı sevdalarımı.

Bir hezeyandan kalan akropolün üstüne kurmuştum sevgini belki tutar umuduyla sıvadım sevgimi yüreğine. Aşkımın resmi ikametgahı gibiydi yüreğin ve ayrılmak koydu bana yurdundan hicret eden gariplerin türküsü gibi. Sevginin kudretini ve saflığını gösterin sembolik bir anlamdı gülümsemen, yüreğindeydi merkezi sevdamın. Ama sen hala haykırışlarımı bir isyan bildin, sen kabullenmedin hatanı ve biledin en keskin sonları üzerimde..

sen bakma bana! aşkım vefa gösterdi, yine dillendi emeklemeden.. Sen bakma bana bir sitemdi sadece, sana tenimin titreyişiyle ulaşan bir sinyal değildi umutlarım.. Hissettim sadece, hissettim bana seslenen yüreğinin acısını. Belki yanıldım belki de en başında yenildim aşk macerasının hüzünle biten senaryolarında..

13 Temmuz 2007

ömer mazi'nin burcu ve burçlara bakış tarzı

Burcum: Koç (koç gibi maşallah, koçum benim de diyebilirsiniz)
Gurubunuz : Ateş- (ateşten uzak durmayı yeğlerim, millet ateşten kaçıyor biz gurup halinde ateşteyiz)
Uğurlu gününüz : Salı- (salı biz de hep uğursuzdur derdi eskiler kader işte bak çalışmadığım yerden gene çıktı karşıma)
Uğurlu sayınız : 9- (7 yi daha çok seviyorum ama başka burçlara kaptırmışlar)
Uğurlu taşınız : Pırlanta- (valla pırlantayı severim en azından satınca para eder. Yine de bakırdan iyidir)
Uğurlu renkleriniz : Ateş kırmızısı, nar çiçeği, al- (kırmızı kadar itici bir renk görmedim görünce midem bulanıyor uğuru da bu bulantı olsa gerek)
Uğurlu çiçekleriniz : Lale, gelincik, papatya-(bu çiçekleri kim sevmez ki tabiat düşmanı mıyım ben)
Uğurlu kokularınız : Manolya, lavanta çiçeği- (bu kokular bana alerji yapıyor pek de uğurlu sayılmaz)
Uğurlu müzik : Hızlı tempolu parçalar ve marşlar-(halk, sanat, pop hatta caz bile severim. Kulağa hoş gelen her şeyi severim ama tek sevmediğimi uğurlu yapmışlar tabi zaten faydalı şeylerin hepsi iticidir)
En belirgin özelliğiniz : Cesaret- (laf aramızda arkadaşlarda çok cesursun derler. Deli cesareti var deler iyi mi bir söz bu acaba)
En büyük emeliniz : Zafer- (malubiyet isteyen yoksa zaferi isteyebilir)
En büyük hatanız : Acelecilik- (ha bu uyar işte bozuk saatte günde bir kere doğruyu gösterirmiş. Bizim burçta o kavilden)
En büyük arzunuz : Liderlik- (yok ben parya yada köle olmak istiyorum)


burçlara çok inanmıyorum açıkçası. tamam iyi güzel şeyler de anlatılıyor ve iyi şeyler duymak hepimizin hoşuna gidiyor. ama son dönemlerde dikkat ettim de burçlar resmen anlatılan kişilere cuk oturuyor tabiri caizse. yani bu kadar olur diyesim geliyor. bu sefer aklıma şu soru geliyor! acaba burçları takip ede ede orda anlatılanlarla hayatımızı özdeşleştiriyor ve farkında olmadan o yönde mi şekilleniyoruz. yada bilinçli bir şekilde ben yay burcuyum gergin olmam lazım deyip durup dururken gerim gerim geriliyor muyuz, ya da akrep burcuyum geçimsiz olmam lazım mı diyoruz! yoksa gerçekten de gerginiz de burç onu tespit mi etmiş!

eğer burçlarla ilgili istatistiksel çalışma yapılmış ve belirli genellemelere gidilmiş ise bunun makul tarafı var. yok eğer tamamen yıldızlara göre bir mizaç çiziliyor ise buna şaşırırım işte

burçlara bakışım ve yorumlarım:

koç: koç gibidir koç burcu. koçum benim diye seslenilecek kadar yüreklidir. uzun yünüyle sımsıcak sarar sizi. bazen boynuzunun darbesinden kaçmanız imkansızdır.

boğa: sinirlendirmeye gelmez. kırmızı renkle hiç arası yoktur. kızdığı zaman kaçacak delik bulamazsınız. en iyi korunma yöntemi okla mücadeledir. bunun hakkından yay burcu gelir.

ikizler:bir eşini bulmanız mümkündür. elinizden gittiyse üzülmeyin aynısından muhakkak bulacaksınız.

yengeç: düz yolda yan yürür. tehlikelidir. bir kıskacından kaçarsanız öteki kıskacının nereden geldiğini anlamadan darbeyi yiyebilirsiniz.

aslan: aslan parçası bir tanedir o. aslanım benim diyesi gelir insanın. güçlü, kuvvetlidir ve lider vasıflarını taşır. herkesin üzerinde korkulu bir otorite kurmayı başarmıştır.

başak: çok narindir, doyurucu bir muhabbeti vardı. fikirlerinizle öğütebilirsiniz. bereketlidir kendisi cömertliği nam salmıştır.

terazi: çok dengelidir. adaletlidir. dengesini bozarsanız tefe tutar sizi.

akrep:zehirlidir ne yapar eder size zarar vermeye çalışır olmadı kendine zarar verir. köşeye sıkıştırmaya gelmez.

yay:çok gergin ve sinirlidir. gerildiği zaman tüm duygularınızı öldürebilir. sakin tutmakta fayda var.

oğlak: sevimlidir, hayatın kötülüklerinden uzaktır. masumdur. tecrübesizdir.

kova: çok alıcı bir yapısı vardır herkesi kucaklar ve sever. Dolu doludur.

balık:kin beslemez her şeyi unutabilir, balık hafızalıdır. çabuk kandırabilirsiniz.

12 Temmuz 2007

Nietzsche ve Kadınlar

Kadınlar özünde kötüdür der Nietzsche. Bunu hep düşünmüşümdür neden özellikle kadınlara karşı böyle bir tavır içerisinde. Ayrıca onun ahlak ve etik karşısındaki duruşunu da göz önüne alınca hani derler ya çocukluğuna inme gereği doğuyor. Ve biraz özel yaşamıyla ilgili geçmişi didiklediğinizde karşımıza Salome adlı kadın çıkıyor. Nietzsche adının geçtiği çoğu yerde Lou Salome adına rastlanır niye mi:) Nietzsche'yi derinden etkileyen bir kadındır da ondan. Nietzsche neden sonradan Salome'a kin ve nefrete varan cinsten duygular beslemiştir?

Nietzsche'nin felsefesinin gelişiminde baş rol oynayan bu gizemli kadın , Yahudi bir aileye mensup olan Lou Salome'dur.Güzelliği , zarafeti , aykırılığı ve ukalalığıyla bir erkeği rahatlıkla baştan çıkarabilen bu kadın , zamanında neredeyse Nietzsche'nin gözünde ilahlaştırılmıştır.

Ortak arkadaşları olan Paul Ree vasıtasıyla tanıştırılan Nietzsche ve Salome , kısa süre sonra iyi bir dost olurlar.Sık sık Ree ile birlikte bir araya gelip , felsefe sohbetleri yaparlar. Lakin Nietzsche , ilk günden beri Salome'a derin duygular beslemekte ve O'nu kendi "hayali eşi" olarak görmektedir.Duyduğu platonik aşk, Nietzsche'nin bir dişiye karşı ilk derin duygusudur. Nietzsche , babasının ölümüyle birlikte hep kadınların himayesinde büyümüştür.Bunun etkiyle olsa gerek ki , hayatında Salome'dan önce hiçbir kadına aşık olmamış , hatta yanaşmamıştır bile.. Tersine kadınlar hakkındaki düşünceleri oldukça serttir ve Lou Salome'dan sonra daha da sertleşmiştir..

Nietzsche , bu baştan çıkarıcı ve gizemli kadına yüz yüze duygularını açamamış , bu konuyu ortak dostları Ree vasıtasıyla Salome'a iletmeye kalkmıştır. Salome'un red cevabı ise , Nietzsche'de büyük bir düş kırıklığına sebep olmuştur. Neredeyse bir yıkım olarak tanımlanabilecek bu duygu kaosu , zamanla yerini hem Ree'ye hem de Salome'a nefrete bırakacaktır. Nietzsche'ye göre Ree , gizliden gizliye Salome'a ilgi duyuyordu.Bu sebeple bilerek ve isteyerek , Nietzsche ve Salome'un arkadaşlığını zaten bozmak istiyordu. Fakat nedense bu ithamlar , Nietzsche'nin ret cevabıyla başlamıştır.Gerçekte böyle bir durum yaşanmış mıdır bilinmez ama , ret cevabından sonra Nietzsche'nin, Ree'nin ihanetine uğradığına inanması muhtemeldir.

Kısa bir süreliğine de olsa bu üç arkadaş , güzel şeyler paylaşmış , güzel düşünceler üretmişlerdir.Durum bunu göstermektedir ki , Nietzsche bu kısa zaman zarfında felsefesi adına şöhret getirecek adımları atmasına olanak sağlamıştır. İlahi dinlerle hiç barışamamıştır, zaman zaman sapkınlık derecesinde faşizm taraftarı olmuş hatta bu akımın fikir babalarından biri olarak anılır.

Böyle tüm değerlerden kendisini soyutlamayı başarmış bir adamdan kadınlara saygı beklemek zor olsa gerek. Bırakın kadınlara insana ve kendisine bile saygısı yok ki kötülük gibi bir kavramı basit bir şekilde bayanlara yamamış. Ve tarihe “kadınlar özünde kötüdür” lafını söyleyecek kadar ileri gitmesine sebep olmuştur içinde bulunduğu ruh hali..

The Fountain (2006)


Sıradışı bir şekilde giriş yapan filmde acayip bir fantastik senaryoyla karşılaşacağınız umuduna kapılıyorsunuz. iki farklı boyutta ilerleyen film boyunca mükemmel bir bağlama ve senaryoyla karşılaşacağınızı sanıyorsunuz. Uzayda yıldızlar arasında yogo yapan bir adam, karısının sesiyle irkilerek ile kendini çalaşma masasında buluverir. Adamın mesleği doktorluktur ve sürekli araştırmalar yapar garip bir yaratık üzerine araştırmalar yapar. meğer tüm bu araştırmalar kanserin pençesine düşmüş eşinin iyileşmesi ile ilgili tedavinin bulunmasına yönelikmiş. karısı hastalığı boyunca bir romanı kaleme almaktadır ve bu romanın sonu yarım kalmıştır. onu eşinin yazmasını ister. o fantastik görüntüler romanı kafasında canlandıran adama ve eşinin yazılarına aittir. filmi izlerken büyük beklenti içerisine sokan yalnız filmin sonuna doğru artık uyuklamaya başladığınız ve fiyaskoyla biten bir yapıt. belki senaryosuna özenilse bambaşka bir çalışma ortaya çıkabilirdi. duygusal, fantastik karışımı karmakarışık sinema olmuş. bu filmde hugh jackman ve rachel weisz oynuyor.

ses efektleri: orta
çekim teknikleri: iyi
senaryo: kötü
kurgu: kötü
oyuncu performansı: iyi
yönetmen performansı: orta
benim puanım: 5/10
imdb puanı: 7,7/10
imdb adresi: http://www.imdb.com/title/tt0414993/

9 Temmuz 2007

Kanlı Buse

Susmayı tercih etti edebin,
İsyanlarla kasılırken bedenin!..
Kaderin oynattığı hazin hikayeye,
Bin bir kinaye ekledin..
Kalbimizin hürriyeti dürülmüş,
Kör mühürler vurulmuş üstüne.
Aşkın geldin en zor halkasına.
Anlamsız intizarlar var arkasında..
Daha bitmeden, tenindeki kokun sindi,
Ahu dilber gibi yokluğun sinesine..
Sevişmeler bana mubahtı,
Kabahatin anasıydı ahitlerim..
Günah aynasından baktın ya bana!
Gülümü koparıp attın yabana.
Saçımdaki aklarımı unuttun,
Aşk yapraklarını kuruttun.
Göz bebeklerim hayalinle dirilir,
Gönlüm, ellerinin ayasında delirir.
Geceler vardı, gamsız ve aysız!
Benim yarimden de hayırsız..
Sen ettin bunu sen,
Dudağımda kaldı bir busen.
Bir sen vardın bir de ben,
Bihaberdin, sevgiden.
Bu ayrılık değildi niyetim,
Ah! dağıldı gönlümün heyeti.
Arzularım yegane sana mimlendi
Rüyetim, senden gayrisine millendi
Rüyalarımda dokundun bir buse gibi
Yar! dudaklarıma kondur bu sevgini..

4 Temmuz 2007

hüzünle karışık..

hüzünle karışık daldın be amca..
kırışık kalmış simanla..
bu kadar ne acıttı yüzündeki çizgileri..
hepsi gerim gerim germiş hatlarını..
hatalarla dolu hayat bu muydu!
hayat bu mu be amca!..

seviyor sevmiyor..

papatyalar arasında seviyor sevmiyorları ararken gözleri ilişir yapraklarına..
bir sarı dairede tutunur en sevdiği umutlarına..

goynuk'de bakışlar

hayata bir çift gözden açılır pencere..
bakışlarda yoğunlaşır tüm duygular..
kuytu bir yerde gizlenmişçesine aralanır,
gönüller yaralanır hüzünlenmesiyle..
ve hayat devam eder,
tüm kavgasına rağmen..

taraklı'da yalnız ev

taraklı'da bekler bir ev ziyaretleri..
her gelen bir bakar önce,
sonra hayranlık kaplar sezgilerini,
içinden geçirir en güzel ezgileri..

evlerin sesi

asırlar geçer cubmaların gölgesinde..
kaç bahar söndürür ışık vuran camların akislerini..
sessizlik çökünce evlerin bağrına..
bağırır bir acı ses ağrına gider suskunluk..
ve yalnızlık yaşanır tüm evlerde..

kaçamak gülücükler

şeker bir gülümseyişi yollar üç beş tane dökülmüş dişlerin arasından..
mahçup bir edayla örter en tatlı anlarından kalan zamanları..
yine de masumluğu sarar etrafındaki koca yürekleri..

goynuk'te çocuk olmak

bir masum bakışlar gönderir,
süzer yeşil zümrütleriyle üzerine düşen gölgeleri..
bir sakız çiğner,
bir erik koparır dalından,
düşünmeden çiğner,
yutkunur sevgilerin en tatlısını..
dağıtır bir tebessümü üzerindeki mutluluğu..

goynuk'tee zafer

goynuk'te bir kule yükselir zaferin en demli bulutlarına.. evlerde hürriyet sesleriyle bezenir gökyüzüne.. en yankısında daha da şevkle dalgalanır bayrağı..

akşemseddin türbesi

ey koca Akşamseddin hazretleri, Osmanlı'nın mutevazı manevi lideri.. bir dönem yitirilmişken kapında ağlamaklı gözlerle bekleyenlerden muhabbetini esirgeme..