14 Kasım 2007

üzgünüm ben sadece sana küskünüm

Seni anlam mevzisinde savundum, savrulan küs kurşunlarından. Ne sen avundun sarih bir dille çevrelediğim cümleleri, ne de ben vurdumduymazdım gönlünün hışımla vurduğu vicdanında. Yağmur sicimlerine gözyaşları boncuklarını takarken, yine de aktı onca acı şehlâdan. Şehirler seçtim kendime boğulurken aynı havayı soluduğun meskunlarda, sen yine suskundun bana, ben ise sadece küskünüm..

Boyumun fevkini aşarsa diye endişe ettim, dişimden tırnağımdan arttırarak biriktirdim sevgimi, körpe kalbine köprüler uzattım aksın diye sevda pınarlarım. Ama sen anlamadın, künyeler astın hayalinle boyadığın benliğime. kabustan beter bir adam yarattın düşlerinde. O değildim ben, ne sen boyun eğdin haklılığıma ne ben uğrunda eğildim, anlamsız gururunun meclisinde.. hani gönlün ganiydi, her anımız şen ve bayram şerefiyle şahlanırken ani sevda ölümlerinden uzak, ihanetlerden gayri bir hayat sürecektik. olmadı bu münferit bekleyişler.. gözlerinin ferinde asılı kalmış umutlar; henüz nevbaharken kuruyup sararmakta.. gönlümün hararetinden çıkan kıvılcımlar, cıvıl cıvıl çocuklar gibi toplaşır en masum sesleriyle sadrımda ve vicdanımın süzgecinde elenir her cihetten haksızlığın düşer aklıma üzgünüm ben sadece sana küskünüm..

Duyguların devşirilmiş gülüm, şirin dediğim yüzünde hüznün notalarından damıtılmış besteler dökülüyor aheste.. sana ucu bucağı olmayan sabırlar vaat etmedim, mavi boncuklar da takmadım gönül vadem dolmadan bu sevdanın üstüne.. ay doğar aylar geçer, güneş seçer karanlığa bürünmüş gecenin ardından sabi uyanmış yüzleri. Bu yüzden mi göremezdin tanyeri ağarırken simandan saçılan o ışıkları. Hangi gölgede kaybettin bilmem aşıklar fenerini, narin bir gülün dikeni batınca elime sızlanırım, üzgünüm ben sadece sana küskünüm..

Sana göre her duygu müsavi, her isyan son bulur dudaklarından çıkan aksi sedada. Halbuki bu aşk dolu edada ne hüsnüniyetler besledim. binlerce mavi bulut saçılırken semada, bir elveda dahi demedin. Balya balya şikayetler büktüm, ne sen ürktün ayrılıktan ne ben çok büyüttüm gözümde yalnızlığı. Ayrılığımızla perçinlendi, hırçın bir okyanustan farksızdın benim için. İlmek ilmek işledin iyi niyet taşlarıyla ayrılığa uzanan yolları her yolun başında bilmek istedim neden! Neden bu ayrılığa meylin!.. hayalimden uzak yaman bir hicran yarasıyla cerh olundu gönül makberim, üzgünüm ben sadece sana küskünüm..

karanlıkla yoğrulmuş günlerin, mevsimlerle harmanlanmış yılların akrep ve yelkovanın yorulmaksızın inatlaştığı garip zamanda, amansız ölüm hastalığına tutulmuş beden kovasında aşk hovardası ruhun vadesini beklerken neydi senin mağrurluğunu baki kılan! Ardında bıraktığın onca ahın, bir soluksuz sabahın ayazında, avazın çıktığı kadar sızlansan da sırtını sıvazlamadan nefesine düğüm atacağını saklamadı ki hayat. Hey hat! Kör bir çılgınlıktı yaptığın, üzgünüm ben sadece sana küskünüm.

kalbinin burçlarında zafer çığlıklarım dalgalanıyorken, zihninden kalbine boca ettin zaaflarını. Tüm aflarımı kaldırdım, kaldırım taşları kadar soğuk, titrek bir ışık kadar cılız, gecenin en sevimsiz karasından da beter bir hazımsızlığa düçar ettim bencilliğini. Emir büyük yürekten, emir büyük yerden, fermanın okunmadan daha! ricata çekildi vicdansız diye bildiğim ürkek bedeninde gizlenmiş benliğin. Eminim artık engin yüreğinde gezinen sevda akıntılarının buzlaştığından, gizlenmiş diye umduğum saf duygularının yozlaştığından.. Gökkuşağının renk cümbüşüydü gördüğüm, üzgünüm ben sadece sana küskünüm..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder