Nedenini bilmeden yürüdüm, adımlarım bensiz atıyor, ben sensiz adını bilmediğim diyarlarda yüzüyordum. Bir şeyler çekti beni, bir iç ses eklendi sözlerime ve yürüdüm. Düşünmeden, düşlerimin kuytularda kalmış servilerle gölgelenmiş baharlara yürüdüm. Önce soğuk endişelerle sarıldı bedenim, ardından neşeli gökyüzü mavisi gözlerini anımsadım. Neden sonra aklıma takıldı gülüşün? Neden yüzünde açan goncalar, onca anlamsız kavgamızın arasından sıyrılıp yüzümü tebessüm ettirmeye cüret etti..
Yürüdüm yine.. Ardıma bakmadan kırık dökük bir aşkın arasında bir parça eksikti, bir şeyler vardı senden kalan, bir şeyler hep yarımdı. Yorulmadan adımlarımı hızlandırdım, duygularım donuk, ben ise bu yabancı şehirde sadece bir konuktum. Konuştum yollarıma çıkan saat kulesinin dibinde zamanın nasıl geçtiğini bilmeden, bir palmiye yaprağıyla... Sanki hayatım aktı gözlerimden, senin gözlerinden görmek istedim belki özlemlerini. Şaşalı günler geride, üzerimdeki aşkın kimliğini teslim etmiş bir sivil sevgiliydim sadece. Sevmekten hükümsüz sen ise benimle, aşkımla yükümlü değildin belki de.. Belli ki bir şeyler artık eskisi gibi değil, bil ki ben de değiştim durmuş saat kulesinin altında, duygularım da olgunlaştı çalan tik tak seslerinin yankısında. Zamanın tüm yıpratma taktiklerine rağmen seninle aynı şehrin havasını soluyordum, halbuki aşkımızın gülleri daha solmadan dikenleri gönlümüzü kanatmaya başlamıştı bile..
Nihayet gördüm seni en beklenmedik zamanda en bilmediğim mekanda yüreğini taşıyan bedenine ait beldeyi. Mavi düşten içeri girdim usulca, usulsüzdü belki zamansız gelişim. Mavi gözlerine takıldı gözlerim, ben de çok özlemişim seni, geçen zamanın öfkesi, bir meltem rüzgarıyla durulmuşçasına okşadı tenimi. Anlamsızca baktın ilkin, belki de bir muammaydı birbirimize duygularımız. Eksik kalan her şey, son hamlelerle tamamlanıyordu. Yüzleştik sadece iki yabancı gibi.. Ama kalbim aşk çekiminde dolanan uydudan farksızdı. Ne bir kelime söyleyebilirdim ne de senden bir kelime duyabilirdim, ne mutluydum ne de hüzünlü.. Orda olmak yeterliydi zannımca ve bu kısacık rüyayı yaşamalıydık yitip gidenlerin ardından.. Bu bir noktaydı hayatın hazırladığı oyunda vuslat perdesiydi. Kırıp dökmeden gitmek istedim söylenecek çok şey vardı, öylece kalakalmışken sana kıyamadım yine.. Savunmasız bir aşkın kurbanıydın sen de benim gibi.. Seni azat edemedim aşkımızdan, tüm sözlerinin aksini yapmana, tüm sevgi dolu seslerimin akislerini duymamana rağmen.. Aşkını yamarken bana, hayalinle tekrar diriltirken beni aslında ıskalamamıştın hayatı, isabetliydi aşk elinden dökülen kurşun selleri. Sana sitem ediyordum çünkü hak etmemiştim bu kırılmayı, tatlı ve diri bir aşk olarak yaşamak varken zihninde, sen tüm yamaları söktün aşkımı bir paçavra gibi attın öksüz kalmış sevdalar eşiğine.
Artık bu kısacak zamana tahammülünün kalmadığını sezdim yada hissettirdin bezdiğini içinde bulunduğun ruh halin. Ne kırmak ne kırılmaktı sadece yarım kalan bir şeyin, eksik kalan tablonun son fırça darbeleriydi. Gitme vakti geldi ve yürüdüğüm yollarla yeniden hem haldim artık. Bir mavi rüyaydı gördüğüm, zihnimi süsleyen maşukun çizdiği, sürrealist renk cümbüşünden sıyrılan mavi gözlerdi baktığım. Oysa ben sadece yürüdüm..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder