
Hayatım Roman:)
güncellenmiş özgeçmiş (14/11/2005)
milattan sonra bir sayı dizesinde bin dokuz yüzlü model yaratık olarak dünyaya gelmişim. Miş'li geçmiş zamandan attılar bir yalan biz de yer gibi yaptık. Tek kaynağımızı esas alarak milat kabul ettim hayatımda bu tarihi. Yaşamım ilk zamanları çok zor geçti. Emekleme dönemleri ve altını değiştirme zorluğu epey hırpaladı hatta onurumu zedeledi benim. İleriki zamanlarda bunu yüzüme vurarak sen kısa şortla dolaşıyorken, altını ıslatıyorken biz burada uzun şortla ve tertemiz çamaşırlarla fink atıyoruz diyenler çıktı. Doğduğum günü anlatmadım. Bir gece yarısı bülbüllerin şakıdığı, fırtınaların estiği, tabiatın hariçten gazel okuduğu (gayri resmi tarih) bir zamanda Nişantaşı diye uyduruk isim verilen bir mekanda beceriksiz bir gurup doktor ve hayatı boyunca hakarete maruz kalmış ebelerin eline doğdum. Öyle bir çocukmuşum ki yarabbi gören güzelliğimin ve zekamın inceliği karşısında bayılmış, bayılmayanlarda fenalık geçirerek diğer guruba ayak uydurmuş. Ve Ömer ilk isyanı başlatır, ağlama sesleri ile karışık bağırışlarla özgürlük mücadelesinde geri dönülmez bir kurşun atar. Sonracığıma zor günler gerilerde kalmıştır artık yürüyen kendi ayakları üstünde durabilen boyut olarak bodur ama işlevsel bir yaratık haline gelmişim.Artık resmi tarih resmen başlar:)
Hayat bu ya sonra mektep başlar, eline bir kalem bir de kokulu silgi verirler. Hade bakem yaz derler. Ulen ne öğrettinde yazayım dersin. Sonra ilk alkış patlar. Sınıfta eller havada uçuşur. O minik ellerin arasından kocaman bir el ayrılarak suratımın tam ortasına çarpar. Ve sınıfta patronun kim olduğu anlaşılır. Kalemi tutamayan ellerim daktilo gibi zırvalamaya başlar. O kalem ele yapıştı mı bittin artık demektir. Tek patronum olan örtmenimin diktatörlük dönemi beş sene sürer. Beş sene sonra oligarşik bir döneme geçiş sağlanır. Dertler ve patronlar bin parça olur. üç sene sonra darbeler yaşanır ve artık liseye geçerim. Lisede de ruhsal ve bedensel darbeler peşimi bırakmaz. Artık horoz gibi, tizle basların iç içe geçtiği, volumlerin ibreyi şaşırdığı bir ses tonum vardır. Bu dönemde büyük bir ustalıkla, getirdiğim zayıfları saklamayı başardım. Ne zamanki üniversite sınavları geldi o zaman kocaman bir kazık sakladığımın farkına vardım. O kazığın puanlara kattığı etki ile sendelesem de edebiyat fakültesine sızmayı başardım. Artık karıştıracağım, ortalığı birbirine katabileceğim bir yuva bulmuştum kendime. İlk başlarda Uzakdoğu spor sanatını kırkpınar güreşleri ile karıştırdığım için çok dayak yedim. Zamanla dayağını ve ekmeğini yediğim ustalar sayesinde borumuzu öttürmeyi başardım. Hızımı alamayıp üniversiteye kaçak kat çıkıp mastırımı tamamladım. Tam bu heyecanla zirveye varmıştım ki fakültedeki arkadaşlarım olm sakin ol birazdan bize nanik yapıp gönderecekler demesiyle şok oldum. Meğer mezuniyet gelmiş. Ve aldı mı beni bir telaş. Ne ideoloji, ne morfoloji, ne de sosyoloji kaldı. Birine kendimi yuttursam da bir yere kapak atsam ve iş bulsam diye düşünmeye başladım. Neyse medya da sazan çokmuş dediler gittim kendimi yutturdum onlara ve ilk görevimi aldım. Tabi bi nane bilmiyordum. Baktım anchormen denen zevata o zaman reha muhtar’ı gördüm. Ve bir güneş gibi parladı gözümde. Aman yarabbi o ne endam, o ne güzellik, o ne karizma…hele ki haberlerin içeriğindeki kalite beni bu işi kesin yapabileceğime ikna etti:) sonra inişli çıkışlı bir hayatta o medya senin bu medya benim dolaştım. Meğer hiçbiri benim değilmiş:) kapıyı gösterince anladım. Yine patronlar bize yolu gösterdi. Başka patronlar kucak açtı. O kadar sıkı sarıldılar ki ceplerimizde kalan son kuruşlar şakır şakır etrafa fırlamaya başladı. Kuruşlardan biri patronun gözüne girmiş olacak ki böylece yolculuk göründü bize. Velhasıl inişli çıkışlı hayatımın özeti böyle. O boşluk dönemlerinden bir gün, ya da işten kaytararak kotardığım zamanların birinde askere gittim. İlk gün nizamiyeye teslim oldum akşama kadar dikildim sonra bir araçla beni almaya geldiler. Ben sevinçle ön koltuğa oturdum ki araç komutanı zıpla ulen arkaya kafanı dağıtmayayım dedi ve olayın ciddiyeti bir hayli ürküttü beni:) simdi bana patates ve askerlik arasındaki mantıksal ilişkiyi anlattırmayın sayfalar dolar. Bunlar çok ulvi ve de zeka dolu bir yaşam tarzının insanlar üzerindeki tezahürünün sıra dışı yansımalarının oluşturduğu ışıkların fotoğraflara bıraktığı patlama etkisi gibi konulardır:)) bilmem anlatabildim mi:))
Askerden geriye kalan kalıntılarım ve enkaz üzerine yeni bir yaşam kurmaya karar verdim. Askerlik biter bitmez beni özleyen medya patronları şevkatli kollarını bana açtılar ve yinyan topu gibi öylece sürüklenmeye devam ettik..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder