batıya doğru insanlar robotlaşmaya başlıyor. rutin hayat içinde duygulardan sıyrılmış, birey merkezli, hiçbir esnekliğe izin vermeyen, her şey motomat kalıplarda işleyen, hata yapanı ezen bir mentalite. ayrıca yalnızlaşan bu insanların ruh sağlığı da tehlikeye giriyor, dertleriyle başbaşa kalıyorlar. belki bazı işleyişler çok düzgün ve kurallı ama insanlar mutsuzlar batıda.
doğuda yardımlaşma var, birlikte eğlenme kültürü daha samimi, insanlar birbirini kolluyor yardım ediyor, bazen sorunları büyütmek yerine görmezden geliyorlar. belki bunun dezavantajları da var ama bazen de bir soruna takılıp kalmak hayatı ıskalamaya sebep olabiliyor. tek çıkmazı birbirine riayet etmeyen, bu esnekliğin getirdiği ruh halinden dolayı hatalı yapılan işlerin olması.
belki de gelişmişlik ve insanlık arasında doğal bir denge var. birinden feragat edince diğerinde zedelenme oluyor. aslında hep tartışılır hars ya da kültür denilen şey nedir diye. kültür bir yaşama biçimidir bana sorarsanız. muhakkak bunun içerisinde ekonomik unsurlar ve müreffeh yaşam da vardır ama asıl olan ruh sükunudur kanımca. doğu da ilk medeniyetlerin kökünün atılması da bundan olsa gerek. sıcak yapısı ve insani tutumları, yardımlaşma ve bencillikten uzaklaşma, insanını sahiplenme gibi erdemlilik kuralları doğunun uhdesinde kalmıştır hep. batının da güzel tarafları var en azından adalet sistemi tepeden inme de olsa işlemekte. yada insanların yaşamlarını bir şekilde kolaylaştıran önlemler alabilmekteler lakin bir şeyleri hep eksiltmekte bu gidişler. daha çok madde merkezli bencil bir yaklaşımla yoğrulmuş bir bakış açısı var. artıları eksileri toplarsak sanırım doğunun artısı daha fazla olacaktır yaşam adına..
Aslında doğu batı kavramlarıyla yakın ve uzak doğu kastediliyor. Daha sonra bu terminoloji kavramsal olarak yer ediniyor. İlkin oryantalizm adı altında batılı emperyalizm güçlerinin doğuyu araştırma girişimleriyle kavramsallaşmıştır. Tabi doğulu kavramına yüklenen olumsuz bakış açıları da vardır. Oryantalizm yada şarkiyatçılık doğu halklarını, onların kültürel yapısını, farklılıklarını, yaşam biçimlerini ortaya koymaya yönelik çalışır. Bir nevi batının; doğunun zenginliklerine göz dikmesiyle oradaki medeniyetin kaynağını araştırıp, fikir hayatını didikleyip, bilimsel atılımlarından kendine paye çıkarma kaygısıyla şarkiyatçılık gelişmiştir. Batının her daim doğuya bir önyargısı olmuştur. Onları kendilerinden aşağı gösterme girişimleri hiçbir zaman bitmemiştir. Ama onları sömürmek ve ellerindeki tüm birikimlerin üstüne konma girişimlerinden de geri kalmamışlardır.
Doğu içine kapanıktır, duygularıyla hareket eder hiçbir zaman benliğini ben olma bilincini merkeze koymaz. Bu hoşgörülü ve pasif tutum batının kendi adına konuşmasına ve kendisine kimlik biçmesine neden olmuştur. Hatta zaman içerisinde doğulularda bu kimliği kanıksamış ve bu kavramla mahdut kalmışlardır. Kendi coğrafyalarıyla, sanatıyla, inançlarındaki esnek ve sevgiyi esas alan felsefesiyle, kişilikleriyle zaten doğu farklılığını da aşikardır. Ama bunu batının gözüyle değerlendirmek hiç de objektif olmayacaktır.
Hala Avrupa birliği adı altında ayırım yapılmakta ve ülkemizin de içinde bulunduğu birçok medeniyeti hor görmektedirler. Bu yiyiciler karteline kendilerinden olmayan, inançlarına, yaşam tarzlarına, tutumlarına uymayanları da almamaktadırlar. Geçmişten gelen husumeti geleceğe kılıftan kılıfa sokarak devam etmektedirler. Asillik, soyluluk, medenililik olarak gördükleri eylemlere bakılınca ortaçağdaki barbarca tutumlarını da göz ardı etmemek lazım. Tarihsel süreçte geçmişte doğu üstündü her bakımdan, ama Avrupa son dönemde zenginleşmiş ama insanı boyutta aynı zenginliğe kavuşamamıştır. Irkçılık, sınıf ayrımcılığı, zümre farklılıkları gibi hastalıklı bir bakış açısının gölgesinde doğululuk kavramı bugünkü haline ulaşmıştır ve bir kavram olarak karşımızda durmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder