19 Kasım 2006

Otuzlu Yaşlar

Hayat, zevk vermemeye başlar otuzlu yaşlarda. Monotonlaşır tüm duygular, hissetmez olur yürekler, bir şeyler değişir, bir şeylere gebe kalır beklentiler. Seçenekler azalır, azalır bedende biriken tüm umutlar. Sorumsuzluk, yerini sorumluluğa bırakır. Sorumluluk girdabında kıvrandıkça, yürekte sancılanır boşluklar. Zoraki çekmeye başlarsın elindekileri. Zoraki yaşar, zoraki sever, zoraki çalışır, zoraki harcar, zoraki bakarsın insanlara. Zoraki dost olursun yalnızlıktan kaçarcasına. Hiç hoşnut olmasan da girersin insan selinin ortasına, bir sevgi çemberi bulmağı umarsın her seferinde. Sahte güler, sahte ağlar, sahte bakar, sahte sevgiler sarar etrafını. Bırakırsın gördüklerinden birinin girdabına kendini. Çocukken yapabilirdin her şeyi gönlünce. Her şey senin için keşfedilmemiş ayrı bir dünyaydı. Tat alırdın anlamsız oyunlardan, anlamsız objeler hayatının koca koca hazineleriydi. Ama sonra monotonlaşır bazı duygular, o dolaştığın mekanlar huzur vermez olur, ferah gördüğün yerler dar gelmeğe, dar ağacında sallanır gibi boğmaya başlar bedenini. Her dost gemisi gönül denizinden uzaklaşmaya başlar. Rotalar çizilir, yol alır hayatına anlam katan bireyler. Birer birer eksilir, anlamsızlaşır onsuz okuduğun okullar, onsuz çayları yudumladığın bahçeler, kafeler.. Yaşam zoraki çekildikçe eziyetin artar. Mecbur olursun, mecbur kalırsın yaşamaya.. İçinden gelmese de istemesen de hayatın kuralı işler derinden derine. Ve artık anlarsın boş uğraş olduğunu dünyanın. Anlarsın en güzel çağlarının boş hayallere gark olduğunu. Tüm kainatın sahibinin sesini işetmeye başlarsın. Beş vakit çınlayan sesler. Anlamlı sözcüklere çağrılara dönmeye çabalarsın. Hayatın bıkkınlığı sarmışsa bedenini, gaflet tohumları yeşermişse bedeninde es geçer kulaklar, anlamak istemez yürekler.. Yine sallanmaya başlar yarınlar başka yarınlara. Ötelenir yapılması gereken gerçekler. Ve bir gün 5 vakit çağrı yapılan yerden son çağrı gelir. Sala sesleriyle korku sarar yürekleri. Biter hayat denilen anlamsız görülen devinim. Kalplerde, gözlerde, kulaklarda, dillerde, canda, tende törpülenen anlamsızlaşan ağırlıklar kalkınca görünür ummadığın beklemediğin nihayetler..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder