19 Kasım 2006

Bitmeyen Planlar

(26/08/2006)
Kararlar alırız, sürekli planlarız. Güzel bir yaşam düşüyle tutuşuruz. Güzel yaşamda iyi bir iş, iyi bir eş, iyi bir ev ve iyi bir binek her zaman başrolde yerini alır. İşler kötüye gidince yaşam anlamını yitirir, eşlerle daha ilk yıllardan çekişmeler başlar, evler sürekli tamir edilir bıkkınlık getirir, arabalar masraf kapısı olur yenisi çıktıkça panik halinde bir sonrakini almak için tonlarca para dökülür. Doyumsuzluk irdelenmeye başlanır. Acaba her şeyin erken zamanda mı sahibi oldum. Sonra yeniden planlanır yaşam. Bu sefer bazı şeyleri elde etmek için daha da zorlanır imkanlar, şartlar ağırlaştırılır, kemerler sıkılır, disiplin artar.. O ne yine mi mutsuzluk, yine mi hüsran var! Acaba ne istediğimizi biliyor muyuz? Ya da aradığımız şey bizden kaçan mı yoksa bizim yakaladıklarımız mı? Her zaman az bulunan, uğraştıran, ulaşılmayan, imkansız olan niteliğine bakılmadan el üstünde tutulur. O kadar ki gözümüz kör olur, algılar dış dünyaya kapanır, öncelikler sonraya kayar, sonrakiler öncü olur. Kalın duvarlar örülür sağımızda ve solumuzda. Kader sürükler, sürekli bir yerlere veryansın edilir. Dünyanın merkezinde görürsün kendini yanlışta sayılmaz hani. Her şeyin iyisine sahiplenme arzusu yakar içini. Yakalar bedeninde en ücra duyguları, yakar peyderpey tüm düşünce uçlarını. Yalnız kalır, zayıf hisseder, güçsüzlüğünü haykırırsın. Sen ki varsın, varlığınla kainatın merkezini hak etmiş bir varlıksın. Var olmanın parçası, var olmanın vazgeçilmezi, varoluşun hakikatisin. Yaratılmış yaratılmaya değer görülmüş, yokluktan varlık şerefine ermişsin. Seçilmişsin sonsuza nispet seçilmişlerden olan birinin basit planların güdümünde etrafına duvarlar örmesi, hayata at gözlüğüyle bakması ne kadar uygun. Ben olduğun için bencilsin. Ruhunu kaplayan her şey senin olmalı. Gözün, kulağın, ellerin, ayakların.. Hatta ruhuna tesir eden her şey annen, baban, arkadaşın, yarin.. Paylaşmaksızın sadece seni sevsin.. Hayatına bir şekilde girmiş, teğet geçmiş yada duraksamış herkes sensiz olunca soluksuz kalmalı, sensiz olamamalı, sende kaybolmalı, sende ölmeli.. Senin olmadığın yerde olmamalı, senin varlığınla var olmalı yokluğunla bitmeli tüm yaşamları.. Aslında hep hakiki bir sevgiyi ararız. Gerçekten sevecek, hesapsız gülecek, gamsız ağlayacak, varlığından hoşnut olacak, yokluğunda boşlukta kalacak birini..Sen fanisin, hani neden ararsın senin gibi bir fanide sonsuz bir sevgiyi. Planlarında fani, amaçlarındaki emellerinin kendine hayrı yokken seni nasıl taşısın sırtında. Seni ancak senin varlığına ihtiyacı yokken yaratan sevebilir, senin ancak onun sevgisine ihtiyacın olabilir. Tanımadığın birini sevebilir misin? Marifet Allah’ı bilmektir. Onu tanımak ve bilmek, ona yaklaşmanın birincil şartıdır. Allah bizi yaratan, programlayan, irade veren, varlığımızdan haberimiz yokken bizi var eden, önümüze seçme özgürlüğü koyup istediğimiz yolda ilerlememize olanak veren yüce ilahtır. Sonsuz nimetleriyle kuşattı bu isyankar ve nankör bedenimizi. Sonsuz olarak algıladığımız kainatı sundu bize. Bir mektup yolladı Kuran-ı Kerim. İnsan sevgilisinden mektup gelince onlarca defa okumaz mı? Merak etmez mi neler var içinde hangi kelimelerle anlatmış bu koca yaşamı! O yüce kelamla kalmamış biz zayıf idrakli kulları başıboş bırakmamış. Rehber göndermiş. Peygamberimiz (SAV) teşrif etmiş dünyaya. Rehber ne demek? Örnek alınan, peşinden gidilen, sözleri, halleri, fiilleri karanlık düşünce kuytularını aydınlatan yol gösterici insan demek. Peki biz önderimizi ne kadar örnek alabiliyoruz, ne kadar peşinden gidebiliyoruz, ne kadar ilkelerine bağlıyız? Ölçütlerimiz, değer yargılarımız, beğenilerimiz ne kadar örtüşüyor? Nelerle halleniyoruz ya da ne haldeyiz! O Peygamberin (SAV) verdiği mücadele ne içindi, nelere öncelik verdi biz neyin mücadelesini veriyoruz? Yaşam bu kadar basit amaçlarla mı dolmalı? Yaşamak için yaşamak, hayattan haz almak, hayatı bitene kadar vur patlasın çal oynasın mantığıyla törpüleyip eritmek, bitecek dünyayı bitmeyecek hayal ile doldurmak, çökecek gök kubbeye yükselen çatılar kondurmak, yolun sonunu gördüğümüz halde en güzel bineklerle son sürat hız almak, hızını alamadan arsız, yüzsüz, onursuz yaşamlardan bir parça lezzet uğruna ulvi amaçlardan uzaklaşmak... Kendi bedenine kendi ruhuna bir plan yapma iradesini sen gösterebilir misin! Seni yaratan, seni planlayan, yaşamını da, iyi olana ulaşma rotanı da çizip sana gönderdi. O halde bu geçersiz planlar neden? Her gün güneşin bitişiyle solup, her gece ölümün kardeşiyle uykuya dalıp, doğan güneşle dirilen umutları yeşertip bir yaşamın özetini biriktiririz hanemizde. Her canlı bir sonrakine yaşam bayrağını devreder, her yaprak kuruyup her ilkbahar yeşerir yeniden. Sonsuzluk payesinde sonlu ama bitmeyen devinimlere gebe kalır hayat. O halde plancıklar gölgesinden sıyrılıp ulvi planın ihata ettiği hayat içerisinde yürümeye var mısın?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder